29 Kasım 2011 Salı

Rüya (28 Aralık 2011)


Galata'da yüksek bir binanın teras katında yaşıyorsun. Parmaklarını piyano çalar gibi oynatman, seni uzaktan izleyen beni dehşete düşürüyor. Sen Nadja'nın öyküsünü yirmi yedinci kez okuyorsun. Mutluluğunu on beş kilometre uzağından görebiliyorum. Sana gelmeye karar veriyorum, beni bekliyorsun ancak başkalarına da sözün olduğunu söylüyorsun.

-Sana kendimi kanıtlama çabamı başka kadınlar tarafından arzulanıyor oluşuna bağlıyorsun. Beni tanımadığın zamanlarda seni koşulsuz savunuyor oluşumu da ben, çocukluğuma bağlıyorum.

Sana gelmek için evden çıkıyorum, üstümde eski moda bir elbise var, ayakkabılarımı her nasılsa bulamıyorum. Yolda bulmayı umuyorum ancak bulamadan evine ulaşıyorum, üstelik gittiğim yüz metrelik mesafeyle...

Yolun sağında kalan apartmanın kapısında beklemeye başlıyorum, hangi kapı zilinin sana ait olduğunu bilmiyorum. Beklerken kız kardeşim geliyor aklıma, onu düşünürken  teras katında oturduğunu hatırlıyorum ve merdivenleri çıkmaya başlıyorum. Eve girdiğimde kız kardeşimin de orada olduğunu görüyorum, haset duyuyorum ama kaynağı sen değilsin. O'na aldığım ve zorla okuttuğum sayısız kitabı onun yaşında okuyamadığım için üzülüyorum kendime, sana ait kadınların öykülerini O'na anlatırken koruduğu sakinliğine tekrar tekrar sinirleniyorum.

'Acıktım!' diyor kız kardeşim, 'O bana yemek hazırlayacak!' diyor. Duyduğum hasedin kaynağı ani bir frenle yön değiştiriyor. O'na senin yemek yapmayı bilmediğini ve hatta patates dahi kızartamayacağını söylüyorum. Çaresizliğimi tam o sırada çalan telefonumla ancak yenebiliyorum. Ekşi sözlükte tanıştığım biri arıyor ve 'bana gelmelisin gülcan' diyor. Geleceğimi söylüyorum ancak gitmiyorum. Telefonu kapattığımda kız kardeşimin de gittiğini görüyorum. Yalnız kaldıkları ilk anda öpüşmeye başlayan çiftler gibi hemen birbirimize sarılıyoruz. Ben uyanana kadar da öpüşmeye devam ediyoruz, bunun ne kadar sürdüğünü bilmiyorum.

1 yorum: