2 Mart 2024 Cumartesi

Rüya - 2 Mart // Kıbrıs

 Çok uzak bir mesafeden geldiğini düşündüğüm oldukça iri, kapkara bir kuzgun aniden üstüme doğru pike yapıyor. Eğer orada durmaya devam edersem O'nun bana zarar vereceğinden korkuyorum, ancak ne var ki çekilirsem de O zarar görecek ve yere çakılacak korkusu taşıyorum. Bu ikilemde çok kısa bir zaman kalıp kuzgunu tutmaya karar veriyorum. Kollarımla onu kavrayıp göğüs kafesimde yakalıyorum. Kalbim ağrıyor. Gelişinin şiddetli hızıyla ikimiz birden kendimizi yerde buluyoruz.  Toparlanıp kalktığımda herhangi bir zarar gördü mü bakmak istiyorum. Bunu neden yaptın diye soruyorum, benimle bilmediğim bir dilde konuşmaya başlıyor. Yalnızca göz hareketlerinden ne dediğini anlamaya başlıyorum. Bu görüşmenin çok gizli kalması gerektiğini, bunu herhangi bir yerde anlatırsam gelip beni bulacağını söylüyor. Tanışıp tanışmadığımızı soruyorum, ''-hı hı'' diyor. Tanışıyoruz ama ben bir türlü nereden tanıştığımızı çıkaramıyorum. Yeniden kollarıma dönmek istediğini işaret ediyor, korkuyorum. Çünkü bu kuzgun büyüdükçe büyüyor. Bu bir soru değildi der gibi kanatlanıp kollarımda bitiyor. Yakından ne kadar olağanüstü göründüğünü düşünüyorum. Her hissettiğimi anladığını, benimle aynı fikirde olduğunu söylüyor.  

Birdenbire kendimizi tuhaf bir evde buluyoruz. Kuzgun evin içinde uçuyor. Balkon kapısı olduğunu düşündüğüm bir kapı açılıyor ve içeriye farklı türlerde kuşlar girmeye başlıyor. İki tanesi beni aradığını, nerede kaldığımı soruyor. Şaşkınlıktan kala kalıyorum. Hemen peşlerinden içeriye bir kedi giriyor, kuşlar için endişeleniyorum. Kuzgun, -merak etme her şey eskisi gibi olacak- diyor. Bunu da bir yerlerden hatırlıyorum. Kedi ve kuşlar bi kanepeye kurulup uyumaya başlıyorlar. Kuşlardan biri bana doğru geliyor, etrafımda bi tur atıyor ve ellerime konuyor. Kuzgun'u neden affettiğimi soruyor. O'nun için endişeleniyorum, eğer bunu duyarsa ona zarar vereceğini düşünüyorum. Cevap vermeyip susuyorum.

Bu güzel kuş cevapsız bırakılınca yeniden havalanıyor, balkon kapısından çıkarken son kez sesleniyor bana;

-Seni bizden O ayırdı, kanatlarını da O sakladı, O'nu neden affettin?


                                                                Haziran 2019 // Moda

17 Şubat 2024 Cumartesi

Rüya , 17 Şubat

   
  Artvin olduğunu düşündüğüm, seyrek ağaçların olduğu bir ormanda tek başıma yürüyorum. Birdenbire karşıma cüssesiyle, heybetiyle dikilen bu kurt adamı ise uzun zamandır tanıdığımı hissediyorum. O'na anlatmam gereken pek çok şey yaşadığımı, uzun zamandır bu günü beklediğimi dile getireceğim, ancak o yavaş ama büyük adımlarla öylece yanımdan geçip gidiyor. O'na yetişmeye çalışıyorum ama adımlarım o kadar küçük geliyor ki bana, sanki yerimde sayıyorum. Bu şekilde işin içinden çıkamayacağımı anlayıp arkasından var gücümle bağırıyorum. Beni duymuyor. 

Sesimi duyurmaya çalışmayı bırakıp yoluma devam etmeye karar veriyorum, ancak O'na anlatmak istediğim pek çok şey var ve bunu müthiş arzuluyorum. Tam vazgeçecekken dönüp son bir kez daha bakıyorum. Bana doğru yürüyor. Yaklaştıkça kurt adam bedeni büyüyor. Yukarıya, yüzüne doğru bakıp kim olduğunu seçmeye çalışıyorum. O'nu tanıdığımdan eminim. Beni omuzlarımdan yakalayıp yukarı kaldırıyor. Heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibi, çok mutlu oluyorum. Yüzümü yüzüne yaklaştırdığında emin oluyorum. Daha önce de karşılaştık. 

Rüyada olduğunu bilen biri gibi hissediyorum o an. Uyanacağım ve bu anın biteceği korkusuyla kollarımı boynuna dolamak istiyorum, ancak ne kadar uzanmaya çalışsam da kollarım yetişmiyor. Beni bu cüsseden beklenmeyecek kadar zarif bir hareketle yere indiriyor. Bedeni küçülmeye, normal insan boyutlarına gelmeye başlıyor. O an inanılmaz bir sinirle O'ndan nefret etmeye başlıyorum. Bunu neden yaptığını, neden değiştiğini hiç anlamıyorum. Ne kadar kızgın olduğumu anlaması için orayı terk etmeye karar veriyorum. Küçük bir kız çocuğu edasıyla arkamı dönüp uzaklaşıyorum.

Uyandığımda gece boyu dinlediğim listenin en güzel şarkısı çalıyor;


Leonard Cohen, Who by Fire.

https://open.spotify.com/intl-tr/track/0UGqzgCRJrvXkc5aCa7Agq?si=3cfbf2304fd1469e



13 Temmuz, Artvin.

3 Aralık 2017 Pazar

mektup




2.5 yıl oldu sevgilim. Sana yazma kararım artık büyüdüğümü mü gösteriyor?

Bugün eski mesajlarımızı okumak için eski hesapları kurcaladım. Zaman geçtikçe daha az şeyi hatırlamam gerekirken ve hafızam genellikle beni yarı yolda bırakırken, bugün her bir anıyı tekrar yaşamış kadar oldum.
Seni ne kadar özlediğimi, ne kadar çok sevdiğimi -hatta şimdi daha çok- sana ne kadar ihtiyacım olduğunu söylersem söyleyeyim.. Dilde bunun karşılığı olduğuna inanmıyorum. İşin kötü tarafı dile getirdikçe çaresizliğim büyüyor, büyüdükçe kayboluyorum.

Seni yeniden görme arzumu bir türlü bastıramıyorum.
Yaşayamadığımız anların acısını ne yaparsam yapayım çıkaramıyorum. Yerine hiç bir şey koyamıyorum.
Umarım yakın zamanda görüşebiliriz, seni hala çok seviyorum.



22 Ağustos 2017 Salı

Koku Hafızası



23:41 işten döndüm, evdeyim.
Biraz alkol aldım. Bizim çocuklarla.
Yarın iş için önemli bir gün, toplantı var, karşı tarafla.
Karşı taraf, işbirliği yapılan taraf,  -karşı- kelimesini kullanmak manidar.
Yarın için giymeyi planladığım pantolonum, ispanyol paça olan kirlilikte.
Onu yıkadım, Gülnaz yumuşatıcı uzattı banyoya, üzerine bolca döktüm, birlikte sıktık, suyu tamamen aksın diye.
Oturdum ve biraz evrak işi halledeyim dedim.
Ellerim burnuma gitti.
Burnumun direği sızladı.
Aylardır hiç bu kadar canım yanmadı.
Bu kokuya bu kadar kaçamak susamış olmak, hem her an hissetmek ve hem her an duyumsamak..
Koku hafızası acıtır.
Deterjan kokusu O'nun evinin kokusu, O'nun banyosunun kokusu, çarşaflarımızın kokusu, odamızın kokusu, her gidişimde O evin kokusu, temizlik kokusu, yeni yıkanmış çamaşır kokusu, hijyen kokusu, Kaan kokusu...





12 Ağustos 2017 Cumartesi

I'm a Fool to Want You


                                          https://www.youtube.com/watch?v=rejizpNR20A

Beni en çok yolumdan fazla sapmış olmam, amacımı unutmuş olmam üzüyor. Olmadığım biri haline gelirken kendimi uzaktan izliyorum, kendim adına utanıyorum, O'nun adına üzülüyorum. Dokunduğum her şey paramparça olurken, başkalarının hayatında pişmanlık olarak yer alıyorum. Geride kaçışlar, hınçlar, hayal kırıklıkları bırakıp öylece sürükleniyorum.Sonra uyanıyorum, her gece aynı saatte, aynı kanepenin ortasında otururken buluyorum kendimi. Nerede yanlış yaptığımı her seferinde biliyorum da, bunu neden yaptığımı bir türlü çözemiyorum.
Boğazıma yumruk yemiş gibiyim, içimdeki boşluğu dolduracak bir şeye sahip değilim.

23 Nisan 2017 Pazar

Baraka

                                         https://www.youtube.com/watch?v=XEb1iZ2JYHI


Ben bu belgeseli izleyeli en az 5 yıl oldu. Açılış sahnesi, işittiğimiz müzikteki enstruman Shakuhachi. Ben bu giriş sahnesindeki müziği 3 yıl boyunca haftada en az 2 kez dinledim. Hiç bozmamış kendini, aynı hüzün, aynı huzur peşinde koşarken kendini yoran ruh hali.
2 yıl öncesine kadar huzur bulmak için yanına koştuğum bu kadar şahane bir enstrumanın/müziğin şuanda canımı yakıyor olmasına tahammül edemiyorum, müthiş haksızlık. Oysa çok güzel uyku müziği olurdu kendisinden. İşte şimdi buldum, sırf bu yüzden uyuyamıyorum şimdi.

Geçmişi silme gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır.

15 Aralık 2015 Salı

Space Oddity


Uyuyamıyorum. İlaçları bıraktım, alkolü bıraktım, aklımı, kalbimi 6 ay önce hep bıraktım. Onlar da beni bıraktı, bu şarkı yakamdan düşmedi bi. Her şey O'na çıkıyor bi şekilde. Space odyssey izliyoruz geniş ikea koltuklarında. 18 saat aralıksız bale yapabilirim, bi tek o inanıyor. Bir de maymunlar. Onlar da yapabilir. ben de onlara inanıyorum. Beni duyabiliyorsun, biliyorum. Seni hala sevdiğimi biliyor musun? Fazla uzaklaşma, arayı açmayalım. Çok güzel şarkı. 


7 Ocak 2015 Çarşamba

07.01.2015

Kalbim hızla çarparken de huzurlu kalabilirim. Birini severken ötekinden vazgeçebilirim. Kimsenin görmediği düşleri gözüm kapalı görür, uzun uzun anlatabilirim. Rüyalarımda sık sık uçabilirim. Sen bilmezsin ama sahiden yapabilirim. Belki de bilirsin de ben senin bildiğine ihtimal veremeyebilirim. Her şeyi hesaba katamayabilirim. Bir anlık kararlar alıp hemen uygulayabilirim. Bazıları on saniyemi bazıları on yıllarımı alabilir. Bunu da üzgün şeyler anlatır gibi blogda yazabilirim. Yani her şeyi yapabilirim ben. Bir anda o çok sevdiğim işimi bırakıp o şahane kafemi açabilirim. Yani sahiden yapabilirim. Herkese her şeye aynı anda yetişemeyebilirim ama aklımın, kalbimin bir yerlerinde bekler o yetişemediklerim, ilk fırsatta telafi edebilirim. Sevmediğim insanları bırakıp gidebilirim. Sen de bırak, huzurdur bırakmak. Ben üzülürüm diye, canım çok yanar diye korkma, bırak. Huzursuzluğa tahammülüm yok bir tek, onun dışında her şeyin üstesinden gelebilirim. Ya sen beni hep özgüvensiz bil, ben yine de her şeyi bi başıma yapabilirim. Ama bi başıma olmaktan da korkabilirim. Bir gün eşimle çok uzaklara gidebilirim. O gün geldiğinde muhakkak haber veririm. ^_^
İhtimalsiz olana inanmam hiç, her şeyin mümkün olduğunu bilebilirim. Sırf sevdiğim birileri seviyor diye hiç tarzım olmayan şeyler yapabilir, tarzım olmayan müzikleri sevebilirim. Sen de sev. Ödün vermek güzeldir. Egolar gereksizdir. Bilmediğim ne çok şey vardır. Hissedebildiğim kadar varımdır. İşin sırrı yolda olmaktadır. Ne zaman kalbim dursa bu yüzden yola koyuluyorumdur.
Kendimi bildim bileli hep üşüyen biri olsam da -10 derecede bile o mini elbiselerimden giyebilirim. İçimdeki aydınlıktan besleniyorum ben, ne zaman beni ısıtacağını her zaman kestiremeyebilirim. Bana çay yapan adamları sevebilirim. Babamı hep severim.
Bazen çok konuşur çok güldürebilirim, bazen yanında huzur bulduğum insanlarla hep susabilirim.
Her şeyden vazgeçerek her şeye yeniden başlayabilirim.
^_^

28 Kasım 2014 Cuma

mektup

Seni her unutmaya çalışımda karnımdaki sancıya çarparak son buluyor iç çekişim. Görüş mesafem daralsa da seni tekrar görme arzumu bastıramıyorum bir türlü.
Peki, nedenini kestiremediğin bir şekilde ürperdiğin oluyor mu hala? Uzak mesafelerin zıt kutuplarında kalan telefonlar sesin şiddetini düşürür, arama hiç boşuna.
Elin hala kalbime dokunuyor. Sayısız kere Karga'ya gittim, kırk çeşit bira içtim, işi bıraktım, bu kez sahiden bıraktım, aşşırı derecede tatlı planlar yaptım, yalnız kalıp ağladım, Cihangir'e hiç gitmedim, sporu bıraktım, sık sık filtre kahve yaptım, sayısız yeni elbise aldım, aynı botlara kafayı taktım, aynı pis botları ayağımdan çıkartmadım, artık yoksun nasılsa.. Kendim adına pozitif şeyler.. ^_^
Gördüğüm rüyaları yazmaya bir süre ara verdim, içime atmayı öğrendiğimin kanıtı.
Seni suçlamayı bıraktım. Hem zaten hayatına hiç uymadım. Hayatım adına ani kararlar aldım, hiç garantici bir kadın olamadım.
Şimdi, yaşamayıp askıya aldığım bu yasın tadını çıkaracağım, sevgiyle..

20 Kasım 2014 Perşembe

20.11.2014




Şu noktaya tekrar bakın. orası evimiz. o biziz. sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor. tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, umut dolu çocuk, mucit, kâşif, ahlak hocası, yoz siyasetçi, her süperstar, her "yüce önder", her aziz ve günahkâr onun üzerinde - bir günışığı hüzmesinin üzerinde asılı duran o toz zerresinde.
evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferle bir toz tanesinin bir anlık efendisi oldular. o zerrenin bir köşesinde oturanların başka bir köşesinden gelen ve kendilerine benzeyen başkaları tarafından uğradığı bitmez tükenmez eziyetleri düşünün, ne çok yanılgıya düştüler, birbirlerini öldürmek için ne kadar hevesliydiler, birbirlerinden ne kadar çok nefret ediyorlardı.
böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi. bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok.
dünya, üzerinde hayat barındırdığını bildiğimiz tek gezegen. en azından yakın gelecekte gidebileceğimiz başka yer yok. ziyaret edebiliriz, ama henüz yerleşemeyiz. beğenin veya beğenmeyin, şu anda dünya sığınabileceğimiz tek yer.
gökbilimin mütevazılaştırıcı ve kişilik kazandıran bir deneyim olduğu söylenir. belki de insanın kibrinin ne kadar aptalca olduğunu bundan daha iyi gösteren bir fotoğraf yoktur. bence, birbirimize daha iyi davranma sorumluluğumuzu vurguluyor, ve bu mavi noktaya, biricik yuvamıza."


Evinden gidince ben, bütün çiçeklerin solduğunu söyleyen bir adam, aklıma Carl Sagan'ın bu yazısını getirdi. Ancak ne var ki aynaya baktığımda gözlerimin altı hala mor. 

14 Ekim 2014 Salı

Şubat, 2014

Son derece huzursuzum.
İşe gitmem gerek ama kalbim paramparça. Nefes almakta zorlanıyorum, sanki biri iki eliyle boğazıma yapışmış.
O'nu birdaha görmek istemiyorum, O'na rezil bir adam olduğu için her şeyin bittiğini haykırmak istiyorum. Mutsuzum, kırgınım, kızgınım.
İşe gitmem gerek.
Ayaklarımdan beton zemine tutturulmuş gibiyim. Gece yarısını çoktan geçtim. Asıl sorunun ne olduğunu bilsem de kayboldum. Tanıdığım herkesin ihanetini üstümde taşıyorum. Çok ağır geliyor.
Başarısızlıklarla dolu bir özgeçmişim, hayal kırıklıklarım, istenmeyen bir kimliğim var geride.
Hemen o an karar veriyorum.
İşi bırakıyorum, hem zaten haketmediğim bir konumdayım.
Hem zaten olmak istediğim yerde de değilim.
Kişisel tarihim gözlerimin önünde geçit töreni yapıyor, canım yanıyor çünkü son bir yılımı çok seviyorum. Kararlar alıyorum, pek çoğundan vazgeçiyorum, kimisini hemen uyguluyorum. Seyahat ediyorum, ama ne fenadır ki attığım her adımda O'ndan biraz daha uzaklaşmak yerine O'nu daha çok özlüyorum. O'nun tek yaptığı şeyse beni suçlamak. Gelecekteki yaşantım için öğütler vermek. Üstelik aldatılan benken.
Sevgimden şüphem yoktu.
Gittiğim yerde uçsuz bucaksız arazinin ortasında o ağaca bakıp bunu düşünüyordum.
Hislerimi yeniden kazanıyordum. Ağaca hayranlık duyuyordum.
O gün orada sayısız karar alıp bugün yalnızca birinin peşinden gidiyorum.
Sınırsız bir arzum, peşinden durmadan koşabileceğim bir tutkum var.
Beni doğayla bütünleştiren bu kararı son bir yıldır belleğime ilmek ilmek işliyorum.
Toprak beni seviyor. Ben de onu her fırsatta bağrıma basıyorum.
Artık kendimi beş yıl sonra o ağacın altında gökyüzünü izlerken görüyorum.

30 Eylül 2014 Salı

62, geriye/başlangıca.

Başta söylemem gereken şeyleri zaman algımı bazı bazı yitirdiğim için sonda söylediğim anlar oldu. Hayatı bir intikam gibi yaşıyor olmak yerine 'an'lardan ibaret olduğunu anlayarak yaşadığım o bir dönemi naparsam yapayım geri getiremiyorum. Şehir değiştiriyorum, plak değiştiriyorum, insanları değiştiriyorum olmuyor. Bazen bitkilerle ve toprakla uğraşırken kendimi 'O an'lara çok yakın hissediyorum. Geçmişe ya da aylardır hayalini kurduğum planlarıma bağımlı kalmadan nefes alabildiğim gün yine öyle huzurlu olabileceğime inancım sonsuz. Ancak ne var ki uyurken ya da üşürken bir eksiklik hissi muhakkak devam edecek. Birine sahiden bağlandığımız an bize hiç olmayacak şeyler yaptıran o güçlü kıskançlık duygusundan, kaybetmeye başladığımız gün kurtulmaya çalışıyoruz. Asla tamamen kurtulamadığımızı O'nu başka biriyle hayal ettiğimizde, bize o denli şefkat göstermediği, sandığımız gibi bizi önemsemediği düşüncesine kapıldığımızda anlıyoruz. Acı çekmenin bin türlü hali var nasılsa. 

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Rüya, 21 Temmuz

Kastamonu olduğunu düşündüğüm bir şehirde şehrin en yüksek noktasına doğru yürüyüşe çıkıyorum. Zirvede dolaşırken gördüğüm üç farklı bonsai aklımı biranda alıveriyor. Kusursuz doğal bonsailer! Masmavi çiçekleri olanın kökleri bir kayaya dolanmış, kayayı yerinden oynatıp yukarı kaldırdığım an avucuma geliveriyor. Yaşadığım haz inanılmaz. Onu köye indirip evimde yaşatmak istiyorum. O'na aşık oluyorum. Dönüş yolunda birden aklıma bu güzel ağacın yalnızca kendi toprağında yaşayabileceği geliyor, geri dönüyorum. Onun için biraz toprak almam gerek. Onu söktüğüm toprağa avucumu daldırıp iç içe geçirdiğim iki poşete doldurmaya başlıyorum. Yine yola koyulup geri dönecekken iki ruh emici tarafından yolum kesiliyor. "Buradan bu toprakla ayrılamazsın" diyor içlerinden biri. Yaratığın koluna yapışıp var gücümle sıkıyorum. "Toprağı alacağım" diyorum. Kolunu sıkmamla kendini geriye çekmesi bir oluyor. Dokunduğum yeri alev alıyor, acı acı bağırıyor ruh emici. Arkamı dönüp gitmeye çalıştığım an peşimden geliyorlar. Cam kırıklarıyla dolu boş pencerelerin içinden geçip dağdan inmeye çalışıyorum. Yakamdan düşmüyorlar. Gözleri toprağımda. Çevreden yardım almam gerekiyor ama herhangi birinin beni o yükseklikte duyacağından şüpheliyim. Yine de var gücümle ablama seslenip beni oradan kurtarmasını istiyorum. Kimse gelmiyor. Pencerenin içinden geçemeyeceğimi kabul edip farklı yollar denemeye başlıyorum. Mavi çiçekli bitkim, toprağım ve ben sazlıkların arasına dalıp gözden kayboluyoruz.