8 Mart 2012 Perşembe

Rüya (8 Mart 2012)

Eski Roma sütunlarının bulunduğu bir bahçede birlikte yürüyoruz. Bahçe düzenlemesine bakılırsa usta bir bahçıvan yıllardır burada çalışıyor. Ağaçların her birine farklı figürler işlenmiş. Beş yaşımda izlediğim makas elli adamın filmini hatırlatıyor bana bu. İlk kez aşık olduğum bir film karakterini uzun yıllar aklımdan çıkaramadığımı kimse bilmiyor.
Senden ayrılmak istediğimi, artık seni görmek istemediğimi söyleyeceğim sırada benden biraz izin istiyorsun, hemen döneceğini söyleyip yüksek tuğlalarla örülü bir kapıdan geçip gidiyorsun. Döndüğünde seni büyük bir imparatorluğun veliahtı olarak buluyorum karşımda. Ayrıca tıraş olmuşsun, yalnızca bıyıkların aynı duruyor ve en güzeli saçların beline kadar uzanıyor. Acele etmem gerektiğini, çok vaktin olmadığını söylüyorsun. Evlenmek üzeresin ve komşu ülkenin prensesi seni bekliyor. Mermerden yapılmış beyaz yer döşemeleri bahçeyi boydan boya kaplıyor bir anda. Hemen ileride eski bir lahiti andıran bir sandık görüyorum. Çok önceleri yaşadığım bir adada gördüğüm tarihi Roma lahitlerinden hatırladığım kadarıyla bu bir bebek mezarı. Hemen yanına, yere sırtüstü uzanıyoruz, sana doğru dönüyorum ve sevgili olup olamayacağımızı soruyorum. Bana evet diyeceğinden o kadar eminim ki, bir anlık suskunluğun beni çılgına çeviriyor. Ancak bunu asla sana belli etmiyorum. Sonrasında da buna kayıtsız kalman ve olumsuz yanıt vermen beni tam anlamıyla bitiriyor. Bir süre sırt üstü mermer taşta yatmaya devam ediyoruz. Sonra ayaklanıyorum. Sen yatmaya devam ediyorsun, düşünceli ve mutsuzsun. Yayılan çimen kokusundan, kısa bir zaman önce kullanıldığını tahmin ettiğim devasa bir bahçe makasını elime alıyorum. Saçlarını izliyorum uzunca bir süre, daha fazla dayanamayıp elimdeki makasla tek seferde geriye attığın saçlarını kesiveriyorum. Müzik yükseliyor, One Man's Dream-Yanni.



Bunu nasıl yapabildiğime anlam vermeye çalışırken gözlerim doluyor, ne yapacağımı bilemiyorum, makası bu kez kendimi öldürmek için kullanacağım sırada ellerimi tutuyorsun, makası almak için. Sana karşı koymuyorum, yalnızca sessizce ağlamaya devam ediyorum. Ellerimden çekip aldığın makasın yerine, aylardır aradığım tel tokalarımı koyuyorsun. Şimdi daha çok ağlıyorum. Kapı bir kez daha açılıyor, içeriye simsiyah, uzun saten bir elbise ile giren kadının evleneceğin prenses olduğunu anlıyorum. Ancak devasa boyutlardaki bu kadın öyle beyaz ki, üzerindeki elbise neredeyse siyah bir perukla birlikte havada duruyor. Elbisesi yerleri süpürüyor. Lahitten bir çift siyah ayakkabı çıkartıyorsun. Yaklaşık iki hafta önce gördüğüm rüyadaki 38 numara olduğunu iddia ettiğin, yüksek kalın topuklu, eski sevgiline ait olan ve bana en az 6 numara büyük gelen bu ayakkabıların aslında kime ait olduğunu böylece anlıyorum. Ayakkabıları prensesine giydiriyorsun, elbisesi artık yerleri süpürmüyor. Yerden saçlarını alıyorum, tam gitmek üzereyken dönüp bir kez daha bakıyorum sana, seni bir kez daha göreceğimi bilerek oradan uzaklaşıyorum.
Müzik bitiyor,  One Man's Dream-Yanni.

2 Mart 2012 Cuma

Rüya (1 Mart 2012)


Konferans için gittiğin şehirde eski bir otelin avlusunda seni bekliyorum. Saat o kadar geç oluyor ki artık gelmeyeceğinden emin olup odama dönüyor ve uyumaya başlıyorum. Üzerimde devasa bir battaniye var. Bir ucundan diğer ucuna neredeyse odayı kaplıyor. Yatak odasında değil de girişteki kanepede uyumayı seçiyorum. Gözlerimi açamayacak kadar uykuluyum, ancak bir ara huzursuz uyuduğumu fark edip uyanıyorum. Ayak uçlarımda senin de uyuduğunu gördüğümde gönül rahatlığıyla artık çoraplarımı çıkarıp uyuyabileceğimi fark ediyorum. Çoraplarımı bir hışımla, önce sağ ayağımı soldakini çıkarmak için kullanarak, çıkarmaya başlıyorum. Sol ayağım şimdi oldukça rahat, aynı işlemi sağ için de uyguluyorum ama bir türlü başarılı olamıyorum. Sinirlenip küfrediyorum. Uyanıyorsun ve ne yapmaya çalıştığımı görüp çorabı ayağımdan sıyırıyorsun. O sırada yıllardır görmediğini söylediğin bir arkadaşın hemen arkanda beliriyor, ben orada değilmişim gibi konuşmaya başlıyorsunuz, sorduğum hiç bir soruyu yanıtlamıyorsunuz, beni görmüyorsunuz. O kadar uykusuzum ki bunu umursamayıp uyumaya devam ediyorum. Odadaki büyük yatakta gözlerimi açtığımda yanımda olmadığını görüyorum. Otel odamızın mutfağında bütün bardakları yeniden yıkamaya başladığını görüyorum. Bana hijyen konusunda ne kadar temkinli davrandığını anlatan uzun bir konuşma yapıyorsun. Sana sarılmak için hamle yapıyorum ancak o an öyle bir büyüyorsun ve dev bir adama dönüşüyorsun ki, neredeyse diz kapaklarına ancak yetişebiliyorum. Son iki bardağın kaldığını, onları da yarım saat içinde yıkayabileceğini ve benimle ilgileneceğini söylüyorsun. Seni onaylayarak otel odamızı dolaşmaya başlıyorum. İçinde birçok oda daha olduğunu fark edip boş odalardan birine giriyorum. Odaya yerleşmiş olduğunu, kurulu haldeki iki tuhaf enstrüman sayesinde anlıyorum. O sırada seni otogarda gördüğümü hatırlayıp bu kadar çok eşyayı nerede sakladığını bulmaya çalışıyorum. Yerdeki enstrümanlardan biri bas gitarı çağrıştırıyor ancak gözdesi devasa bir genişlikte. Biraz daha incelediğimde bu kez bir tenor saksofon bekinin sapına monte edildiğini görüyorum. Bu tuhaf  enstrümanın telleri de çok gergin ve sağlam görünüyor. Tam diğer enstrümanı da inceleyeceğim sırada odaya geliyorsun. Bardakları yeteri kadar hijyenik hale getiremediğin için çöpe attığını söylüyorsun. Nereden geldiğini bilmediğimiz uzak akraban o sırada odada beliriyor, hemen arkanda. Sen konuşmaya devam ediyorsun, temizlik konusuna ne kadar takıntılı olduğunu bildiğini, bu takıntıyı küçük yaşlarda teyze dediğin ama aslında teyzen olmayan bir kadın yüzünden edindiğini söylüyorsun. Arkandaki kadının aynı kadın olup olmadığını sorduğumda kanın donuyor. Dönüp bakıyorsun, bilmediğim bir dilde onunla konuşup uzaklaşmasını sağlıyorsun.
Yorucu bir gün geçirdiğini bu yüzden artık gitmek zorunda olduğumu söyleyip beni odadan çıkarıyorsun. Kapıdan çıkarken sana bir kez daha bakıyorum, kanepede oturuyorsun. Gitmeden hemen önce telefonumu bulup sana yemek söylüyorum. Bu seni öyle heyecanlandırıyor ki artık gitmeme gerek kalmadığını hatta bütün bir haftayı birlikte geçirebileceğimizi söylüyorsun. Çok seviniyorum ve hemen yanına gelip kucağına oturuyorum. Tam o sırada içerideki enstrümanlardan harika bir müzik yükseliyor.

Ben O'nun İç Sesiyim

Bir gün, sadece. Tek bir gün, gerçekten. Geç kalktım, o yüzden tüm bunlar. Sonra yine 08:40 dersine yetişebilmek için erken kalkacağım, yıllar sonra bunu 07:55 otobüsü izleyecek, metrobüsleri sevmedim hiç, hep bir adım önde götürüyorlar, çok korkunç bir şey bu ama geçecek. Geçer mi? Geçmesi şart. Sonra bir hafta, aynı şey. O'nun gidişiyle alakalı olabilir mi? Sanmam, geçici bir durum dedim ya. Geçmiyor. Bir ay? Çok uzadı bu süre. 

Duramıyorum yerinde, sen nasıl yapıyorsun? Bu kaygı beni bitiriyor. Ayak uyduramıyorum ki. En iyi bildiğim şey bu. Bir şarkı açalım sana; http://youtu.be/spxyrxWG_LQ Daha iyi misin? Harika bir fikirdi, gerçekten! Evet. Aşık bir adama ne yapılmaz? Sarkılmaz! Hayır, bilemedin. O kadından bahsedilmez. Sen şimdi o kadını başkasıyla gördüğünü anlattın, göz göre göre! Bitti mi? Hayır, asla bitmez. 

Beni bırakma, konuş! Yoksa hayaller kurmaya devam edeceğim, o kadar uzun süre hayal edeceğim ki üstelik, bir boyama kitabının sayfalarına kenetlenmiş öleceğim. Ölmeye ne kadar meraklısın? Elbette, yalnızca bir kez tecrübe edeceğim, ve hep öldüğümde nasıl görüneceğimi bilmek isteyeceğim. Birçokları gibi... Ayaklarımı yakın! Tamamını yaksak? Ben de onu diyorum. Ne diyorsunuz? Onu, ayaklarımı yakın diyorum. Külleri? Hala bitiremediğim kara kalem resimde kullanın. Neden bitiremediğini şimdi anlıyorum. Bir şey daha, resmi Bay T'ye gönderin, güzelce paketleyin mutlaka!

Bir şarkı daha? Şaka mı yapıyorsun? Hayır, O'nun evlenmek üzere olduğunu söylemiştin, aşık olan kadına ne yapılmaz? Tamam, sus! Waits söyleyecekse susacağım... Waits'in dudakları O'nun dudaklarıyla -bir farkla- neredeyse aynı. Bay T'nin mi? Hayır, O'nun. http://youtu.be/aw5jkjqgysm . Ama waits söylemesin nakaratını, Bay T söylesin, çok güzel söylüyor. I can't sleep at night, sha la la la la la la... Uyuyordur şimdi, eminim. Nasıl? Jersey'li bir kadın bulamayacağından eminim. Tamam bırak, ben kendim giderim!

Gitmeden bana bir doktor çağır! Olur ama ancak sabaha gelir. Bütün nöbetler iptal edildi bu gece, bütün doktorlar gitti. Peki, bekleyeceğim. Sabah olmasını, iş saatinin gelmesini, aydınlık havayı, sıcağı, soğuğu, soğuğu seven adamı, o adamın kolunda yürüyeceğim anı, bir zaman sonr.. tamam, bekleyeceksin anladım! Hayır, anlamadın. Beklentisiz yaşayacağım, her zaman olduğu gibi!