27 Şubat 2014 Perşembe

Kayıp Zamanın İzinde (3)

Bazı gizemler vardır ki kendilerinin açığa vurulmasına asla izin vermezler. Bazıları da gölge olup kendini geceleri belli ederler.
Hesaplaşmak anlamsızdı çünkü kalbimdeki boşluk bununla dolmayı reddedecekti. Bu yüzden kendimi hiç beklenmediğim bir şehirde buldum. Uzun uzun okudum. Uzun zaman dinledim. Ruhuma merhamet ettim.
Burada her şey bir anlığına donup kaldı, hayaller bile.. Yankılar tamamen dinince kendime geldim. Gözlerimi kapalı tuttuğum süre boyunca huzursuzluğumun kaynağını besledim.

23 Şubat 2014 Pazar

Kayıp Zamanın İzinde (2)

-Beni hatırlamayacaksın bile. Gerçek olmadığımdan emin hafızanın derinine derinine iteceksin beni. Ama ben sonraki gün sonraki gün ve yine sonraki gün hep burada olacağım. Beni duyarsın, herkes duyar, dedi.
Hatırlayacağımdan emindim. Yine de boynumdaki pullu sarı şalı dalına doladım. Yarın yine gelirim dedim. Dönüp baktığımda ağır ağır içine çöktüğünü gördüm. Zamanı durdurmaya çalıştığını o an hissettim.

22 Şubat 2014 Cumartesi

Kayıp Zamanın İzinde (1)

Eğer yeteri kadar yol gidersen önünde sonunda bir yerlere varırsın, dedi öteki ben. Bir yere varmak çok da gerekliymiş gibi.. 

Albertine Kayıp...

Kendime not: "geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır."

9 Şubat 2014 Pazar

Merak etme her şey eskisi gibi olacak.

Ben bu ormana gireli tam 2 ay oldu. Ama bak bu ağaçlar yıllardır çağırıyor beni. Bu sarmaşık 20 yıl önce de böyle oyuncuydu mesela, gündüz davetkar gece içine kapanık. Hiç bozmadı kendini. Senin benim gibi değil anlıyor musun? Anladığını biliyorum. 

Sen kazandın, kaç farklı yoldan gideyim? Yine, "beni bırakma" mı diyeyim? Zaman algımı yitirdim. Sahi özledin mi beni? 

Adımlarımda bir kararsızlık seziliyor. Azalarak tükendim bugün de. Haftalarca yemek yemeyerek boyut değiştirdim, uçuyorum baksana! Herkes kendi rüyasını yaşıyor burada, kaldığım yerden devam etsem uykuma benimle gökyüzünde buluşur muydun?

Şubat çok uzun sürdü. Günlerdir yataktan çıkmadım. Eğer seni biran önce affedebilirsem unutabilirim sanıyorum. Eğer yeterince burada kalırsam seni anlarım sanıyorum.

Her şey kendiliğinden gerçekleşti. Burada haftalardır uykuyla uyanıklık arasındayım. Iyi olup olmadığını merak etmiyorum. Biliyorum. Tavanarası kitaplarımı bıraktığım yerde bulamıyorum. Birsürü kız çocuğum var şimdi o sandıkların içinde. Öfkeli bakışları parmaklarımdaki kırmızı ojeyi çatlatıyor. Çektikleri acı kız çocuklarımı olgunlaştıramıyor. Kaygılarını gideremiyorum. Hala yeterince vaktim varken onların bana "buradan git" demesini bekliyorum. Bu asla olmuyor. Seni birtürlü affedemiyorum.

Umarım benden önce çocuk sahibi olursun. 
Hoşçakal.




                                 14 Ağustos 2014 notu: kendimle henüz hesaplaşmadım ama seni hala seviyorum.
                             25 Mayıs 2016 notu: hesaplaşmak anlamsızdı, şimdi seni daha çok seviyorum.

2 Şubat 2014 Pazar

Rüya, Şubat 1

Her tarafı yosunlarla kaplı bir balığı yüzgeçlerinden arındırmaya çalışıyorum. Bu işlem o kadar yorucu ve uzun geliyor ki saate baktığımda gece yarısını çoktan geçmiş olduğunu görüp paniğe kapılıyorum. Aniden O'na yetişemeyeceğimi geminin çoktan hareket etmiş olabileceğini hissediyorum. Bu fikirle yola koyulup soluğu sahilde alıyorum. Sahiden de gemi hareket etmiş ve O görünürlerde yok. Koşarak atlarsam gemiye uzanabileceğimi sanıyorum ve karnımda hissettiğim korkuyu O'nu bir daha göremeyeceğim korkusuyla bastırıp koşmaya başlıyorum. Neyse ki geminin kapakları o sırada açılıyor ve denize düşmeden beni içeri çekiyorlar. Pek çok kişi beni bu hareketimden dolayı kınıyor. Insanların arasından homurtular eşliğinde geçiyorum. O' nu bulmam lazım. Geminin içinde dolanmaya başlıyorum, gittikçe büyüyor ve daha karmaşık bir hal alıyor kamaralar. Hangi kapıyı çalsam korku filmlerinden fırlamış canavarlar tarafından karşılanıyorum. Bu şekilde bir yere varamayacağımı anlayıp O'nu aramayı bırakıyorum. Güverteye çıkıp etrafıma baktığımda hareket etmediğimizi, çalışan motorların yalnızca denizi köpürttüğünü görüp hemen sahile geri dönme kararı alıyorum.  Kalabalık yüzünden bir türlü sahile atlayamıyorum. Sinirimden insanları ezip geçmeye başlıyorum, ayağım yüzgeçlerinden arındırmaya çalıştığım o balığa takılıyor. Düşüyorum. Dönüp baktığımda balığın yarısı kopmuş yüzgeçleriyle havalanmaya çalıştığını ama güvertede dikilip duran onca insan yüzünden bir türlü uçamadığını görüp aniden havada süzülmeye başlıyorum. Endişeli ve şaşkınım. Beni gören yosun kaplı balık biraz daha havalanıyor ve böylece aynı hizaya gelip insanlardan uzaklaşıyoruz. Karnımdaki sancı aniden geçiyor, müthiş bir huzurla gözden kayboluyoruz.
Yıllar sonra yeniden rüyalarımda uçabiliyorum.

Snow goose, Camel


Şubat 2014, Manastır.

Beni henüz tanımayan gemi kaptanının ruhunu besleyecek samimiyet işaretlerini alamadığı bir genç kızla tanışmasının babamı çöküşe yakın bir hale soktuğunu görünce, ona yakınlaştım.

Mazide kalmış bir ilkbaharda duyduğumuz tınıyı tekrar işittiğimizde, bir an için, resim yaparken küçük tüplerden boya sıkar gibi, bu tınıdan, hatırladığımızı sandığımız günlerin unutulmuş, esrarengiz, taze ve tam nüansını çıkarabiliriz. Oysa bu tınıyı tekrar işitmeden önce yaptığımız, kötü ressamlar gibi, tek bir tuval üzerine yayılan bütün geçmişimizi iradi hafızanın geleneksel ve hepsi birbirine benzeyen tonlarıyla boyamaktır.