30 Ocak 2013 Çarşamba

29 Ocak 2013 Salı

Denise Grünstein'in korkusu


Ne yaparsa yapsın topuklarını asla bir araya getiremeyecek.

Breathe Me!

Az sonra sokaktan sesler yükselmeye başlayacak; tınılarının niteliğine, kademelerine göre sürekli düşen ısının derecesini anlayacağım. Ne var ki, birkaç saat sonra bu soğukta benim bulduğum, artık güce yönelik bir arzu değil, O'nun gidişinden kaynaklanan bir yürek daralması.

Sia - Breathe Me.

Will There Be Enough Water



Öylece hiçbir şey söylemeden ortalıktan kaybolmam olanaksızdı. Her fırsatta oraya gidiyorum çünkü kafama koyduğum şey beni o masaya, yüksek bar taburelerine götürüyor. Mutsuz bir adam bazen bir şey saklamak ister gibi görünüp aslında her şeyi açık ediyor. Hala pek anlamıyorum.

-Niye söyledin böyle bir şeyi?

Arzu ettiğim şeyi bulma çabam bana bunları yaptırıyor. Biraz daha uykusuz kalırsam yeni bir yol arkadaşı edinebilirim ama bu hiç bir işe yaramaz. Kemiklerim kırılıyor. Uykularımda uçamıyorum artık, bir santim bile yukarıya taşıyamıyorum vücudumu, böyle bir kadının öyküsünü anlatan bir kitap yazıyorum. Uykusunda yeniden ayakları yerden kesilebilsin diye bir ömrünü bu işe adıyor. Bu yüzden de yeni birine ihtiyacım var. Beni yeniden gerçek kılabilir, O'nu gördüğüm ilk günden beri bunu düşünüyorum.

-Bu kez nasıl bir yakarışla olacak bu?

Günde en az 2 kez göz göze gelmemiz gerekiyor bunun için; kafamı sağa çevirdiğimde olmalı ilki, kapıdan çıkarken de ikincisi.. Planlanmış her kararla yörüngeden biraz daha uzaklaşacağız, bu iyi. Ses tonunu sevdim, İskoç viski şişesi var elinde, karşısındaki kadına nasıl içilmesi gerektiğini anlatırken şişeyi bana doğru tutuyor, bu daha da iyi. Sayesinde arzu hedefim hiç bozulmadan bir süre daha öylece korunuyor olacak.

-Az sonra olacakları kestiremiyorum nedense..

Farklı bir şey olmuyor, topuklarım üzerinde dönüp kapıya doğru yöneliyorum. Çıkmadan hemen önce piyanonun tuşlarına giden parmaklarım yalnızca iki notaya dokunuyor. Kayıp bir kadının parmaklarından dökülen notalar kimse tarafından duyulmuyor..

24 Ocak 2013 Perşembe

Set The Controls For The Heart Of The Sun

05.04.12, Çengelköy, Tan Tolga Demirci için..

''Max Ernst, kadının hayal gücünden kan çırpan kanatlar yaptı kendine; dişi olan ne varsa yer çekimsiz mabedine hapsetti, olması gerektiği gibi.''TTD.



Hatırlanmış, dışlanmış, kavranamayan bir gerçeklik var, biliyorsun. Ne düşündüğünü, neye karar vereceğini kestirmeye çalışıyorum. Ancak bunu oldukça zorlaştıran durumlar var. Gece dönüyor, gözcüler tarafından izleniyorum, duvarın dibinde bir adam bana el sallıyor, her şey bitiyor. Kapatılmış kapılar ardında yerine getirilmesi gereken formaliteler bunlar. Büyük bir cenaze yemeği artık beni hiç mi hiç tatmin etmiyor.
Ne yapmalıydım hep bir fazlasını bulmak için?

Resim bitti, şarkı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Ne yaparsam yapayım Nick Mason'ın elinden o bagetleri alamıyorum. Ne zaman başa dönsek bir tanesi mutlaka elinden fırlıyor. Avuç içinde sakladığı boşluktan  hemen bir yenisi çıkıveriyor. Kimse bilmiyor, ama sahneyi dolduran o duman Waters'ın sigarasından yükseliyor.

Yörüngeden epeyce uzaklaştık, yine de hiç bir pusulaya ihtiyacımız yok. Işıkları kapatmanız kafi, Rick Wright'ı tek başına gölgede bırakın,  parmaklarını seçebilmek istiyorum.

Kız çocuklarına -hayır, demeyi öğretmelisin sevgilim. Yeteri kadar büyüyemeden sarılmalısın boyunlarına, parmak izlerin aynaya baktıkları her an sayılı günleri olduğunu hatırlatmalı onlara.

Beni bırakmalısın!

Hearts A Mess


O'nun bildiği tek şey emin olmak. Benim bildiğimse ateş etmezsem hayatta kalacağı...

-So, you can wait. But, i don't wanna waste my love.

Green Grass

Cibelle söylediğinde sonbahardır. Mevsim normallerinin üstünde seyrediyordur sıcaklık. Sen hep bu havaları beklemişsindir, birlikte gidebilmek için. Mikrofon mu, ihtiyacı yok ki, nasıl olsa söyleyemeyecek beni sevdiğini. Belirli bir kelimeyi yineleyip duracak, plak duracak, Waits duracak, ayaklarım duracak. Yalnız kimse bu kadını durduramayacak. Her zamanki gibi, bir kadın gibi, bütün günü bu şarkıyı söyleyerek durduracak.




Joshua James söylediğinde atmosfer yoktur. Soluk alıp vermek, ben de buradayım demek yoktur. Yutkunmak yoktur. Kimse yoktur, O dahil. Tek gerçeklik yatağının üstünde şarkı söyleyen, elleriyle olmayan kadınını arayan bu adamdır. Sahi koltuktaki adam da kim? Görüldüğü kadar renkli değildir tınıları. Sonuç olarak 2-3 yıldan fazla yaşamazsınız.
                                       .





...ve son kez Tom Waits söylediğinde, dudaklarının kıyısında yaşadığınız gerçeği ile burun buruna gelirsiniz. Islığıyla birlikte düşersiniz. Ne var ki, gitti. Şarkısını da götürdü beraberinde.






WESTERN XTERMINATOR



Acının dinmesi mi? Ölümün var olan şeyi silip geri kalan her şeyi olduğu gibi bıraktığına, diğerinin varlığını sadece bir ıstırap kaynağı olarak algılayan kişinin kalbinden ıstırabı çekip çıkardığına, ıstırabı çıkarıp, yerine başka bir şey koymadığına, gerçekten inanabilir miyim? Istırabın dinmesi! Bir gün bu yüzden intihar edeceğim.

17 Ocak 2013 Perşembe

What do you think?

Ne düşünüyorsun?




Odadaki en uzak mesafeyi hedef noktası seçen ya da tavanda aşina olduğu sayılacak tahtalardan bulamayıp çatlayan betona odaklanan, bazen sadece uykulu bakan, bazen kapalı olduğu halde yuvalarında rahat durmayan o dalgın gözlere, sürekli yaptığınız şeyi yapıp bu soruyu yöneltmeyiniz.

-Hiç!

Bunu neden yapar biliyor musunuz?
Hayır mı?
O halde bazen ölümüne susmanız gerekiyor.