16 Ocak 2012 Pazartesi

Tütüncü Dükkanı


Hiçim ben.
Asla bir şey olmayacağım.
Bir şey olmayı isteyemem.
Bu bir yana, bendedir bütün düşleri dünyanın.

Şaşkınım bugün, düşünmüş, bulmuş, sonra yine unutmuş biri gibi.
Karşıdaki tütüncü dükkanına, dışımdaki gerçek şey olarak,
Ve her şeyin düş olduğu duygusuna, içimdeki gerçek şey olarak,
Borçlu olduğum dürüstlük arasında bölündüm bugün.

Napolyon'un kahramanlıklarından daha fazla düş gördüm.
İsa'dan daha fazla insana bağrımı açtım muhtemelen.
Kant gibi nicelerinin yazmadığı felsefeleri düşündüm gizlice.
Ben, -ve hep öyle kalacağım- çatı katı insanıyım.
Yine de evim orası değil.
Ben her zaman -bunun için doğmamış biri- olacağım.
Ben her zaman, sadece, -bazı nitelikleri olan biri- olacağım.
Ben her zaman, kapısız bir duvarın dibindeki kapının açılmasını bekleyen biri olacağım.
Sonsuzluk şarkısını söyleyen biri bir kümeste,
Tıkalı bir kuyunun dibinde tanrı'nın sesini işiten biri.

İnanılır mı bana, ne bana ne hiçliğe?
Devirsin doğa güneşini ve yağmurunu,
Ateşli başımdan aşağı ve dağıtsın saçlarımı rüzgarı,
Ve sonra, olsun olacak ya da olması gereken ya da olmaması.
Yıldızlara yürekten bağlı köleler...
Fethettik dünyayı yataklarımızı terk etmeden önce;
Ayağa kalkıyoruz ve donuklaşıyor,
Sokağa çıkıyoruz ve yabancılaşıyor...
İşte bütün dünya ve güneş sistemi ve samanyolu ve sonsuzluk...

-Çikolata ye, küçük kız,
Çikolata ye!
Çikolatadan başka metafizik bir şey olmadığını düşün dünyada.
Bütün dinlerin şekerci dükkanından daha az şey öğrettiğini düşün.
Ye, edepsiz küçük kız, ye!
Senin doğallığınla yiyebilseydim keşke çikolataları!
Ama düşünüyorum ben ve gümüş kağıdı çıkardığımda, kalaylı,
Fırlatıp atıyorum her şeyi yere, yaşamımı da...

Yaşadım, öğrendim, sevdim ve inancım var.
Ben değil diye olmak istediğim tek bir dilenci yok bugün.
Paçavrayı görürüm her birinde, yarayı ve yalanı.
Ve düşünürüm: belki hiç yaşamadın, ne öğrendin, ne sevdin, ne inandın!
-Çünkü tüm bunlara gerçeklik vermek mümkündür hiçbirini yapmadan bunların-
Belki ancak yaşıyorsun kuyruğu kesilmiş kertenkele gibi,
Ve kuyruk kımıldar, gövdeden ayrı.

Tütüncü kapıda belirdi ve durdu orada.
Boynu tutulmuş birinin sıkıntısıyla,
Tutulmuş bir ruhun sıkıntısıyla, baktım ona.
O ölecek ve ben öleceğim.
O tabelasını bırakacak ve ben dizelerimi...
Belli bir anda tabela da ölecek ve dizelerim ölecek.
Sonra tüm bunların olup bittiği gezegen ölecek.
Başka sistemlerin başka gezegenlerinde insana benzer bir şey,
Dizelere benzer şeyler yapmaya devam edecek...
Bir dükkan tabelasının altında yaşamaya,
Bir şey her zaman diğerinin karşısında,
Bir şey her zaman diğeri kadar gereksiz,
İmkansız her zaman gerçek kadar saçma,
Derinliklerin esrarı her zaman yüzeyin esrarı kadar hakiki,
Her zaman bu veya öteki veya ne biri ne diğeri...

Biri girdi tütüncü'ye -tütün almaya mı?-
Ve makul gerçek çöktü üstüme aniden.
Doğruluyorum biraz, enerjik, kararlı, insan,
Ve tersini söyleyen bu dizeler üşüşüyor aklıma.
Onları yazmayı düşünürken bir sigara yakıyorum.
Ve tüm bu düşüncelerden kurtulmanın tadını çıkarıyorum sigarayla.
İçiyorum ve ardımda bıraktığım iz gibi takip ediyorum dumanı,
Ve zevk alıyorum, hassas ve uyanık bir anda,
Tüm bu kurgulardan kurtulmaktan,
Ve metafiziğin keyifsizliğin sonucu olduğunu bilmekten.
Ve bunun ardından, iskemleme atıyorum kendimi,
Ve devam ediyorum içmeye,
Kader izin verdikçe devam edeceğim içmeye.

-Çamaşırcımın kızıyla evlenseydim eğer, belki mutlu olurdum.-
Bunun üzerine, ayağa kalkıyorum, pencereye yaklaşıyorum.
Adam tütüncü'den çıktı -parayı pantalonunun cebine mi soktu?-
Aa, tanıyorum onu, Esteva bu, metafizikten bihaber.
-Tütüncü kapıda belirdi.-
Kahince bir sezgiyle Esteva geri döndü ve beni tanıdı;
Eliyle selamladı beni ve ben ona seslendim,
"hoşçakal Esteva!"
Ve evren yeniden oluştu bende idealsiz ümitsiz ve tütüncü gülümsedi.

*Fernando Pessoa.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder