11 Ocak 2012 Çarşamba

Rüya (10 Ocak 2012)


Kafeste tutmak zorunda olduğumuz vahşi bir köpekle aynı odada uyuyoruz. O ve ben asla 'biz' olmayarak birbirimizi çürümekten kurtarıyoruz. Saçlarının yastığımda bırakacağı kıvrımları düşündüğümde göğsümün heyecanla inip kalktığını uykumda bile görebiliyorum.

Her ne oluyorsa ve düşünülüyorsa uzaktan izliyorum rüyamı. Bu durumdan rahatsızlık duyuyorum. Aklından geçen her şeyi okuyabilirim. Ancak bunu yapmıyorum. Kendimi uzaktan izliyor olmamsa bir nefrete kapılmama neden oluyor. Yüzümü dağıtmak, oracıkta parçalamak istiyorum beni. Daha önce Rasathane-Kadıköy otobüsünü beklediğim 14R durağında bana saldırmış olan bu köpekse beni hiç mi hiç korkutmuyor. Kafesi kendiliğinden açılıyor ve hızla oradan uzaklaşıyor. Birden endişeye kapılıyorum. Köpeğimizin kaçmış olmasından değil de başka insanlara ait kedilere zarar verebilecek olmasından kaynaklı bu endişe beni uykumdan ediyor. Birlikte uyanıyoruz ve rüyamın geri kalan kısımlarında köpeğimizi arıyoruz. Ancak onu bulamadan telefonumun alarmıyla (Pink floyd, Poles Apart) uyanıyorum.

Analitik olarak incelemeye aldığın rüyam hakkında düşüncelerini yazıyorsun bana. Eğitimini aldığın psikiyatri bana kendimi borçlu hissettiriyor. İlk kez bir bilim dalına minnet duyuyorum. Sürekli, deli gibi onları, saçlarını düşünüyorum. Saçlarını borçlu olduğun bir bilim dalını yerken hayal ediyorum kendimi. Kendi parmaklarını yiyen hastan geliyor aklıma. Bir de Freud... Ancak o da parmaklarının geri kalanını kocasının mezarına bırakan kadını düşündürüyor yeniden bana.

-Sahibi olduğumuz o köpek arzularımızı, kafesi de bulunduğumuz mesafe ve konumlarımızı temsil ediyor. Köpeği kaçırmadan daha hızlı davranmamız gerekiyor. Evet, baş başa kalmalıyız.

Bu analizi oldukça seviyorum. Cevabım 'kesinlikle' oluyor ancak bunu sana asla söylemiyorum. Aklıma bir plak geliyor; Sun Ra, Lanquidity.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder