23 Kasım 2012 Cuma

Where the Wild Roses Grow


Avla avcının mesafesi daraldığında, hemen gidelim dedim O'na, biran önce yanımıza alabildiğimiz kadar düş alırsak zamanın içinden akıp geçmemiz an meselesiydi. Cevabı 8 ay 19 gün dallanıp budaklandı..
-Gerillasın sen, habire vur-kaç.
Ancak böyle var olabiliyordum tabi ben. Yine kelimelerle birbirimize saldırıyorduk işte. Çatışıyorduk. Kendimizle ya da birbirimizle, hala bilmiyoruz. Aynı anda kaybediyoruz. Haklı olduğu bir diğer konuysa yan yana gelmemizin bile büyük bir risk olduğu. Artık bunu biliyoruz. Beni en kestirme yoldan susturmak istemesi de bundan. Bu şekilde susturularak insan eninde sonunda bir yerlere varır sanıyordum..
-Bana saldırmayı seviyorsun.
-Daha yapmadım bile.
-Kelimelerinizin o çok güvendiğiniz gücüyle yapıyorsunuz bunu bayım, devam edin. Buna son verdiğiniz gün fırtına kopacak ve öleceğiz.
Kesinliği olmayan bir cümleye tek bir noktayla kesinlik kazandırılabilir. Muğlak olanın yere basan ayakları, toprağa saplı kökleri  muallakta kalanın dallanıp budaklanmış benliğinde can bulabilir. Gel beni bul beni bul beni bul!
-Şüpheliyim.
Çocuktum ben, sahi gerçekten anlamadı mı? O da eskiyenlerdendi.
-Eskittiniz, sen ve senin gibiler.
Biz aynıyız, kadınlar, hatırladın mı? Hepimiz birbirimizi çağrıştırıyoruz, çünkü hala yaşıyoruz ve yaşatamadıklarımız bir türlü bizden intikam almayı başaramıyor. Bu da bizi biz ve bizim gibiler yapıyor. Bu harika bir şey. Orijinali benzerinde koruyabilirsin, orijinalinde değil.
-Evlenelim mi Gülcan?
Hafta bitmeden yitip gitmezsem, elbette!
Kaç farklı soru, kaç farklı yanıt bulursa bulsun her birini yaşamış gibi oluyoruz. Sorular değişiyor, yanıtlar değişiyor ama sonuçları hiç değişmiyor. Yalnızca diğer bir ihtimali düşünüp kendimizi iyi hissediyoruz, diğer ihtimalin bir diğerinin aynısı olduğunu bilmeden. Geride kalanları görünce apar topar siktir olup gitmek isteyişimiz bundan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder