7 Aralık 2013 Cumartesi

Rüya - 4 Aralık 2013

O, ben ve ortak arkadaşımız bay G yeraltında bir barda takılıyoruz. Bir süre sonra bay G'nin kız arkadaşı da bize katılıyor. O, gece eve dönmesi gerektiğini, yapılacak bir takım işleri olduğunu ve benim de bu yüzden evime dönmem gerektiğini söylüyor. Eve gitmek için metroya iniyorum, karanlık, tavanından sular damlayan bu yerde oldukça korkuyorum. Beklerken bir süre sonra O'nu görüyorum. Yanında barda gördüğümüz kadınlardan biri var ve elele tren bekliyorlar. Beni fark ettiği anda elini kadının elinden çekiştirip kurtarmaya çalışıyor ancak artık çok geç. Duyduğum acıya bir ortak arıyorum. Incelerek düz bir çizgi halini alan raylara doğru ağlayarak koşuyorum. Kimse arkamdan gelmiyor, acıma ortak bulamıyorum.                                                                                    
Tünelin sonunda birçok gecekondu var, rastgele birine giriyorum. Annem yaşlarında iki kadın karşılıyor evde beni, gece burada kal, sabah erkenden gidersin diyorlar. Tam uykuya dalmışken istasyon srenleriyle Zeytinburnu durağında gözümü açıyorum ve uyuduğum evin vagona dönüştüğünü görüyorum.                                                                                                                                       
O'nun evine gidiyorum, evde O'nu bulamayacağımı, geceyi O kadınla geçireceğini biliyorum. Evde hiç tanımadığım bir kız çocuğu ve mistik bir yanı olan orta yaşlarını henüz geçmiş görünür pek çok yerinde tuhaf semboller olan şişman bir kadın var. Kadın elinde doğumgünümde O'nun bana gönderdiği Ginseng bonsaiyi taşıyor. Konuşmaya başlıyor; "güç oldu ama neyse ki O artık bizimle".   Anlıyorum ki O, minyatür bir ağaca dönüşüyor.                                                                                       
Küçük kız çocuğu bu sırada bay G'nin dedikodusunu yapıyor. G bunu kaldıramadı, diyor. Bir hayat kadınıyla ilişki yaşadığını bu yüzden travma geçirdiğini anlatıyor. Kadın olaya müdahil olup kendisine odaklanmamı istiyor ve o sırada elime avuç içim kadar bir Vespa motor maketi bırakıyor. Evden çıkıp vespaya biniyorum, frenlerim tutmuyor bir uçurumun kenarında kendi çevremde dönüp duruyorum. Daha fazla kontrolü elimde tutamayacağımı hissediyorum ve uçurumdan aşağıya uçuyorum. Onlarca minik balık tarafından oracıkta parçalanıyorum. Bayır bir yolda üç katlı bir ahşap ev ve evin bostanında şahane ağaçlar, çiçekler, salkım üzümler var. Bu evi tanıyorum, dedemin evi. Bostanın ortasında çevresiyle alakasız bir su birikintisi var. Balıklar  tarafından parçalarım o su birikintisine taşınıyor. Çevresi barok dönem tablolarını andıran o  birikintide yeniden vücut bulup hayata dönüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder