2 Mart 2012 Cuma

Rüya (1 Mart 2012)


Konferans için gittiğin şehirde eski bir otelin avlusunda seni bekliyorum. Saat o kadar geç oluyor ki artık gelmeyeceğinden emin olup odama dönüyor ve uyumaya başlıyorum. Üzerimde devasa bir battaniye var. Bir ucundan diğer ucuna neredeyse odayı kaplıyor. Yatak odasında değil de girişteki kanepede uyumayı seçiyorum. Gözlerimi açamayacak kadar uykuluyum, ancak bir ara huzursuz uyuduğumu fark edip uyanıyorum. Ayak uçlarımda senin de uyuduğunu gördüğümde gönül rahatlığıyla artık çoraplarımı çıkarıp uyuyabileceğimi fark ediyorum. Çoraplarımı bir hışımla, önce sağ ayağımı soldakini çıkarmak için kullanarak, çıkarmaya başlıyorum. Sol ayağım şimdi oldukça rahat, aynı işlemi sağ için de uyguluyorum ama bir türlü başarılı olamıyorum. Sinirlenip küfrediyorum. Uyanıyorsun ve ne yapmaya çalıştığımı görüp çorabı ayağımdan sıyırıyorsun. O sırada yıllardır görmediğini söylediğin bir arkadaşın hemen arkanda beliriyor, ben orada değilmişim gibi konuşmaya başlıyorsunuz, sorduğum hiç bir soruyu yanıtlamıyorsunuz, beni görmüyorsunuz. O kadar uykusuzum ki bunu umursamayıp uyumaya devam ediyorum. Odadaki büyük yatakta gözlerimi açtığımda yanımda olmadığını görüyorum. Otel odamızın mutfağında bütün bardakları yeniden yıkamaya başladığını görüyorum. Bana hijyen konusunda ne kadar temkinli davrandığını anlatan uzun bir konuşma yapıyorsun. Sana sarılmak için hamle yapıyorum ancak o an öyle bir büyüyorsun ve dev bir adama dönüşüyorsun ki, neredeyse diz kapaklarına ancak yetişebiliyorum. Son iki bardağın kaldığını, onları da yarım saat içinde yıkayabileceğini ve benimle ilgileneceğini söylüyorsun. Seni onaylayarak otel odamızı dolaşmaya başlıyorum. İçinde birçok oda daha olduğunu fark edip boş odalardan birine giriyorum. Odaya yerleşmiş olduğunu, kurulu haldeki iki tuhaf enstrüman sayesinde anlıyorum. O sırada seni otogarda gördüğümü hatırlayıp bu kadar çok eşyayı nerede sakladığını bulmaya çalışıyorum. Yerdeki enstrümanlardan biri bas gitarı çağrıştırıyor ancak gözdesi devasa bir genişlikte. Biraz daha incelediğimde bu kez bir tenor saksofon bekinin sapına monte edildiğini görüyorum. Bu tuhaf  enstrümanın telleri de çok gergin ve sağlam görünüyor. Tam diğer enstrümanı da inceleyeceğim sırada odaya geliyorsun. Bardakları yeteri kadar hijyenik hale getiremediğin için çöpe attığını söylüyorsun. Nereden geldiğini bilmediğimiz uzak akraban o sırada odada beliriyor, hemen arkanda. Sen konuşmaya devam ediyorsun, temizlik konusuna ne kadar takıntılı olduğunu bildiğini, bu takıntıyı küçük yaşlarda teyze dediğin ama aslında teyzen olmayan bir kadın yüzünden edindiğini söylüyorsun. Arkandaki kadının aynı kadın olup olmadığını sorduğumda kanın donuyor. Dönüp bakıyorsun, bilmediğim bir dilde onunla konuşup uzaklaşmasını sağlıyorsun.
Yorucu bir gün geçirdiğini bu yüzden artık gitmek zorunda olduğumu söyleyip beni odadan çıkarıyorsun. Kapıdan çıkarken sana bir kez daha bakıyorum, kanepede oturuyorsun. Gitmeden hemen önce telefonumu bulup sana yemek söylüyorum. Bu seni öyle heyecanlandırıyor ki artık gitmeme gerek kalmadığını hatta bütün bir haftayı birlikte geçirebileceğimizi söylüyorsun. Çok seviniyorum ve hemen yanına gelip kucağına oturuyorum. Tam o sırada içerideki enstrümanlardan harika bir müzik yükseliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder