Tünelin sonunda birçok gecekondu var, rastgele birine giriyorum. Annem yaşlarında iki kadın karşılıyor evde beni, gece burada kal, sabah erkenden gidersin diyorlar. Tam uykuya dalmışken istasyon srenleriyle Zeytinburnu durağında gözümü açıyorum ve uyuduğum evin vagona dönüştüğünü görüyorum.
O'nun evine gidiyorum, evde O'nu bulamayacağımı, geceyi O kadınla geçireceğini biliyorum. Evde hiç tanımadığım bir kız çocuğu ve mistik bir yanı olan orta yaşlarını henüz geçmiş görünür pek çok yerinde tuhaf semboller olan şişman bir kadın var. Kadın elinde doğumgünümde O'nun bana gönderdiği Ginseng bonsaiyi taşıyor. Konuşmaya başlıyor; "güç oldu ama neyse ki O artık bizimle". Anlıyorum ki O, minyatür bir ağaca dönüşüyor.
Küçük kız çocuğu bu sırada bay G'nin dedikodusunu yapıyor. G bunu kaldıramadı, diyor. Bir hayat kadınıyla ilişki yaşadığını bu yüzden travma geçirdiğini anlatıyor. Kadın olaya müdahil olup kendisine odaklanmamı istiyor ve o sırada elime avuç içim kadar bir Vespa motor maketi bırakıyor. Evden çıkıp vespaya biniyorum, frenlerim tutmuyor bir uçurumun kenarında kendi çevremde dönüp duruyorum. Daha fazla kontrolü elimde tutamayacağımı hissediyorum ve uçurumdan aşağıya uçuyorum. Onlarca minik balık tarafından oracıkta parçalanıyorum. Bayır bir yolda üç katlı bir ahşap ev ve evin bostanında şahane ağaçlar, çiçekler, salkım üzümler var. Bu evi tanıyorum, dedemin evi. Bostanın ortasında çevresiyle alakasız bir su birikintisi var. Balıklar tarafından parçalarım o su birikintisine taşınıyor. Çevresi barok dönem tablolarını andıran o birikintide yeniden vücut bulup hayata dönüyorum.