13 Aralık 2012 Perşembe

Bir yaratma eylemi olarak ölüm / The Fountain


Eğer algı kapıları temizlenseydi
her şey insana, olduğu gibi
görünürdü: Sonsuz.
*William Blake

İnsan asla yeterince cesur olamıyor. İçinden yaptığı konuşmaları, duymak istediği şekilde gerçekleştiriyor, kendine hayran kalıyor, O'na hayran kalıyor, sonra kendisi tarafından kandırıldığına tanık oluyor, o saatten sonra da başına gelen tek iyi şey farkındalık kazanmak oluveriyor. Başka türlüsü mümkün olsa, yani, birisi çıksa ve yüksek sesle dile getirse tüm bunları, bir başkası önce ölülerimizi gömelim, şafakla devam ederiz çarpışmaya dese, ölülerimizi gömsek, ama sahiden usulünce gömsek..
Bana yanıt verilmiyordu. İzlediğim hiçbir film, okuduğum hiçbir kitap, hatta Proust'un kitapları bile hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Bunlar gerçekten önemli şeyler değildi, yani hayatı bir intikam gibi yaşıyor oluşumuz.
Çok sevdiğim bir kadın pişmanlık dolu iç çekişlerime karşılık şöyle sormuştu geçen gün:

-Bitti mi, ödeştik mi?

-Beni iki vücut bir olup meydana getirdiniz ama ben kendi başıma kaldım, dedim. Bu yüzden hayır, ödeşmedik.

-Peki aldın mı intikamını, yeter mi?

-Hayır yaklaşmadı bile.

Bedensel ölümden bağımsız bir bilinç mümkün, ölüm içgüdüsüyle çatışan, gerçek bir bilinç, biz ona inanıyoruz. İnancımız kaynağını köksüzlükten alıyor. Yani her şey mümkün ve bilinçaltında bir yerlerde hayat buluyor, olması gerektiği gibi. Anneme hayır, henüz bitmedi derken aklımdan geçen nelerdi bilmiyorum, şimdiyse Jung'ın Gölge'si olmaktan kaynaklı bu huzursuzluğu üzerimden atamıyorum.

Göze alamadıklarımız yoruyor bizi, yaşadıklarımız değil. Doktor haklı, 'bütün hayatımız eksiksiz olsun diye çabalıyoruz.'

Az sonra başınıza gelecekleri bir düşünün. Kafanızın içinde ulaşamadığınız bir yer var, yüzük taşıyan sol elinizle oraya hemen şimdi dokunursanız karınız akşama bir bebeğiniz olsun isteyecek. Yüzüksüz elinizle oraya ulaşabilirseniz karınız çoktan ölmüş olacak. Birbirine dolanmış hayatları kıskanıyorum. Ölü kadınları kıskanıyorum.

Size tavsiyem, bu filmi başkalarının sözcüklerini kullanmadan yeniden okumanız. Size ait olanı tereddüt etmeden geri almanız. Ancak o zaman dinlediğiniz müzikle kişisel tarihiniz üzerindeki şüpheyi ortadan kaldırabilirsiniz. 03, Tree of Life; başın geriye düşüp ölümünü kendi omuzlarında taşıması. Gitmeliyim. 06, Xibalba; Hayır onu asla bulamayacaksın. 08, Finish it; Başkalarının hakikatine uyanmayı bırak, bitir onu.

Bitirin. Yoksa henüz tamamlanamadan oracıkta çürürsünüz.


Kalemkahveklavye: Elfaz Dergisi 2 / Muallak sayısında yayınlanmıştır. http://kalemkahveklavye.blogspot.com/2012/12/elfaz-dergisi-2muallak-yaynda.html

4 yorum:

  1. 2-3 kez izledim filmi, çünkü her izleyişimde bir şeyler eksik kalıyordu, yani bitirdiğimde ben o hisse kapılıyordum, sonra bıraktım tekrar tekrar izlemeyi, sonuç değişmeyecekti nasılsa..

    YanıtlaSil
  2. Var, hem çok daha fazlasını hissettirip hem de görsel bir şölen sunan bir film daha var; The Fall.

    Kıyas yaptığımı düşünmeyin, kulvarları çok farklı muhakkak, ama bir yerde kesişiyorlar.

    YanıtlaSil
  3. Hangi kadın Luc Besson'ın Angel-A'sından daha güçlü olabilir?

    Bu soruyu yanıtlarsan bir öneri daha gelecek..

    YanıtlaSil
  4. Yazdıklarımdan, sevgilerimden, yaşanmışlıklarımdan utandım. O kadar güzel yazmışsınız ki... İnsanlara "Ölmek bir yaşama sanatıdır." dediğim günler geldi aklıma. Yazdıklarınız karşısında bu sözümden utandım. T.Ç

    YanıtlaSil